ATEİZM AGNOSTİZM DEİZM TEİZM

Bu konular insanların çok  ilgisini çekiyor ve facebook’da sık sık yeni bir yeni paylaşımlara konu oluyor. Görebildiğim kadarıyla paylaşımlarda birkaç ortak nokta var:

  1. Monoteistler tarafından daha fazla açılıyor.
  2. Monoteistler tarafından kendi görüşlerini yüceltmek amacı güdülüyor.
  3. Aslında bu konular hakkında pek bir okuma yapılmış da değil.
  4. Genellikle bir küçümseme havası var.

Bu konularda hazırlanmış en basit ve anlaşılabilir metinlerden birisi Aydın Türk’ün derlediği Ateizmi Anlamak isimli çalışmadır. Dört dörtlüktür demiyorum, ama başlangıç olarak iyidir. Bu konularda paylaşım yapacaklar, paylaşım yapmadan önce bu kitabın özellikle ilk yarısını okurlarsa daha tutarlı bir metin oluşturabilirler.

Bu konulardaki görüş farklılıkları en temel anlamıyla

  1. Şüphecilik
  2. Genellemecilik 

nedenleriyle oluşur. Bunu en iyi bir şekilde bir fıkra ile anlatabilirim.

Bir gün bir doktor, bir fizikçi ve bir matematikçi trenle Afyon ovasını geçiyorlarmış. Zaman zaman sohbet edip zaman zaman pencereden manzarayı seyrediyorlarmış. Bir ara otlayan kara bir koyun görmüşler.

Doktor: Bakın, Afyon’un koyunları karaymış.

Fizikçi: Hayır, bir sade bir koyun gördük. Afyon’un koyunlarından en az biri kara. 

Matematikçi: İkiniz de yanılıyorsunuz. Bütün gördüğümüz bir koyun ve sadece bize bakan yanı kara.

Bu bilimsel bakış açılarındaki farklılıkları ortaya koyan güzel bir fıkradır. Şimdi saf bir tıp formasyonu, saf bir fizikçi formasyonu ve saf bir matematikçi formasyonu almış üç kişi düşünelim (Gerçek hayatta saf formları bulunmaz, ama düşünce deney yapmamıza da engel değil.)

Doktor: Daha az şüphecilik ve daha çok genelleme. Teizmden ateizme kadar bütün inanışlara sahip olabilir.

Fizikçi: Daha fazla şüphecilik, daha az genelleme. Teizmden diğer inanışlara kayış çok fazla olacaktır. Saf bir formasyon düşünüldüğünde teizme takılması olası değildir. Bunun dışındaki her bir inanışta olabilir.

Matematikçi: Aşırı şüphe, sıfır genelleme. Tek bir inanışa sahip olabilir: Agnostizm. Bir örnek olarak tanrının varlığı veya yokluğu sorusunu ele alalım. Tanrının var olduğu ispatlanılabilir mi? İnanılabilir ama pozitif bir ispatı yapılamaz. Tanrının yok olduğu ispatlanabilir mi? Bu ispat daha da zordur, çünkü olmayanın ispatı yapılamaz. Bu nedenle bir matematikçi, tanrının varlığı da yokluğu da ispat edilemediğinden ne ateizme ne de deizme/teizme yönelir.

Bilgiye ulaşma inanmak ile başlar, ama yeterli değildir. Bilgi, şans unsurunu bir taraf bırakırsa gerekçelendirilmiş doğru inanç olarak tanımlanmıştır. İşte gerekçelendirmenin ve doğrulamanın olmazsa olmazı şüphecilik ve sonuna kadar genellemelerden kaçınmaktır. Teizmin en büyük zaafı şüpheciliğe yer vermemesidir, yani verememesidir. Çünki kişi şüpheciliğe düştüğünde imanı zedelenir.

Saf formlardan bahsettim. Peki, saf formlar olamadığına göre bir kişi yaşamının bir bölümünde şüpheci, diğer bölümünde kör inançlı davranabilir mi? Bu noktada Mahatma Gandi’nin çok bilinen bir sözünü hatırlayalım:

İnsan yaşamının bir alanında haksızlık yaparken diğer bir alanında haklı olamaz; yaşam bölünmez bir bütündür.

Yani olsa olsa insanın kendini kandırması söz konusu olabilir. Benzer nedenle Bertrand Russel, ”Bilim Adamı” ve ”Bilimsel Teknik Adamı” ayrımı yapmıştır. Bu nedenle kişilerin ünvanlarına değil, savunduğu fikirlerin tutarlılığına bakınız.

https://drive.google.com/file/d/1Ad0wC2KDSNjmqBnk4dYRxKwBfy0p8ulM/view?usp=sharing

About Mehmet Aydin Erceis

Tarih araştırmalarını amatörce yapan ve türkçe araştırmalarını yakından takip eden meraklı bir şahısım.
Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın