İYİLER ÖNDE GİDER

İYİLER ÖNDE GİDER

Komşularla ilişkileri geliştirmenin yolu iyi geçinebilmesini öğrenmekte yatar.

William F. Altman, 1986

Bugün 11 Haziran 2011. Yarın genel seçim var. Türkiye demokrasinin geleceği açısından önemli telakki edilen bu seçimin arifesinde W.F.Altman tarafından 1986 yılında kaleme alınan ve elime 1990’lı yıllarında başında geçip ilk tercüme ettiğim ve 2005’de kendi sitemde (deredentepeden) yayınladığım bu makaleyi tekrar yayınlamak istedim, Eski tarihli olmasına, Sovyetler Birliğinin dağılmasından önceki döneme ait olayları örnek olarak vermesine rağmen, vardığı sonuçlar tazeliğini korumaktadır. Özellikle kendisiyle aynı şekilde düşünmeyenleri rahatlıkla vatana ihanetle, satılmışlıkla suçlayanların çoğaldığı günümüzde, aşağıdaki olayda, düşman askeriyle işbirliğine girenlere kimbilir neler derdi. Halbuki yaşamımızda işbirliği ve uzlaşmanın büyük önemi vardır. Ama her şeyden çok ahlaksal bütünlük büyük bir önem arzeder. Umarım okuyucu bu makaleden bir şeyler alabilir.

—————————————————————————————————————–>>

İngiliz ordusundan Yüzbaşı J.R.Wilton, Fransa’da Armentiéres yakınlarında silah arkadaşlarıyla birlikte siperleri içinde çaylarını yudumluyorlardı. Tarih Ağustos 1915’ti ve Birinci Dünya Harbi siper savaşına dönüşmüştü. Wilton’un çay saati bir top mermisinin aniden İngiliz cephesine yönelip gürültüyle patlaması sonucu kesildi. İngiliz askerleri hızla siperlerinin içine girdiler; bir yandan silahlarını hazırlarken bir yandan da Almanlara küfür ediyorlardı. Çok geçmeden, henüz kimseye ait olmayan aradaki bölgeden gelen bir Alman askeri Wilton’un siperinin hemen üzerinden başını uzattı: “Bunun için çok üzgünüz. Umarım kimse incinmemiştir. Bizim hatamız değil, kahrolası Prusya topçusu.”

Düşman askerlerinin dünya üzerinde biribirleri ile işbirliği yapacak son insanlar olduğu düşünülebilir. Ancak, Birinci Dünya Harbinde dövüşmek için zorlanmalarına, aksi halde komutanlarının misilleme yapacağı tehditlerine rağmen Alman ve İngiliz birlikleri arasında sık sık gayri resmi barış tesis edilmiştir. Zaman zaman resmi ateşkes sağlanmasına rağmen, askerler çoğunlukla ya birbirlerine ateş etmeyi durdurmuşlar ya da en azından biribirlerine zarar vermeyecek şekilde ateş etmişlerdir. Örneğin, bir Alman askerinin anlattığına göre cephe gerisindeki İngiliz bataryası her akşam saat yedide aynı noktaya bir top mermisi göndermekteydi. “O kadar düzenliydi ki, saatinizi ona göre ayarlayabilirdiniz. Hatta saat yediden önce siperinden sürüklenerek çıkıp merminin patlamasını seyreden meraklı arkadaşlarımız bile vardı.”

Birinci Dünya Harbinin komuta heyetleri, askerlerinin düşman ile böyle bir dayanışma içine girmesi karşısında şaşkınlığa kapılmış olabilirler, ama Robert Axelrod bunun nedenini gayet iyi anlamaktadır. Gerçekten de, Axelrod’un düzenlediği bir bilgisayar yarışmasının sonuçları, hasımlar arasındaki dayanışma olasılığının yüksek olduğunu vurgulamaktadır. Michigan Üniversitesinde Siyasi İlişkiler ve Kamu İlişkileri kürsüsü öğretim üyesi olan Profesör Axelrod, oyun kuramcıları ve siyasi bilimciler tarafından iyi bilinen, basit ama sonuçları açısından çok değerli bir oyun üzerinde çalışmaktaydı. “Mahkumun Çıkmazı” olarak adlandırılan bu oyunda iki oyuncuya tek bir mübadelede (değiş tokuş) diğeri ile işbirliği yapıp yapmama seçeneği verilirdi.

“Oyun 30 yıldan beri incelenmekteyse de, bugüne kadar bütün koşullarda en iyi sonucu verecek her hangi bir strateji bulunamamıştır” diyen Axelrod, oyunun tekrar tekrar oynanması durumunda daha iyi sonuçlar verebilecek bir strateji olup olmadığını öğrenmek istedi. Bunun için Mahkumun Çıkmazı konusunda çalışmış kişileri bir bilgisayar turnuvasına davet etti. Kazanan strateji, katılanlar arasında en basitiydi ve bu strateji Axelod dahil tüm katılımcıları şaşırtmıştı: Zafere işbirliği yaparak ulaşılıyordu.

Mahkumun Çıkmazı oyunu, adını 1950 yılları başında geliştirilen ve bir oyun içinde iki sanığın karşılaştığı bir senaryodan alınmıştır. Bu oyunda sanıklara diğerini ele verdiğinde daha az mahkumiyet şansı veriliyordu; ancak, her ikisi de sessiz kalmak yerine biribirlerini ele verdiklerinde mahkumiyetleri sessiz kalmalarına oranla artıyordu. Bu senaryonun güzel tarafı, iki kişinin “işbirliği yap” ya da “aldat” şeklinde seçenekleri olduğu günlük olaylara da kolayca uyarlanabilmesiydi. Örneğin, birisi ile iki malın -bir çuval un ve bir çuval para- takası için anlaştınız. Bir yerde buluşup çuvalları değiştirecek ve biribirbirinizi bir daha hiç görmeyeceksiniz.

İlk bakışta makul bir anlaşma gibi gözüküyor. Ama öteki kişi içi boş bir çuval bırakırsa ne olacak? Eğer ununuza karşı paranızı alamazsanız kiranızı ödeyemeyeceksiniz. Ayrıca, biraz daha fazla para kazanma şansınızın olduğunun da farkına varmış durumdasınız. Diğerinin dolu bir çuval parasına karşı boş bir çuval bırakabilirsiniz. Fazladan kazanılacak para babaannenizin çok pahalı olan ilaçlarını satın alabilir; işte size vicdanınızı biraz olsun rahatlatmak için soylu bir neden. Unutmayın ki, birbirinizi bir daha hiç görmeyeceksiniz. Ayrıca, elinizin boş kalmasına karşı kendinizi korumuş da oluyorsunuz ve boş çuval bırakarak babaannenizin hastalığına da yardım etmiş oluyorsunuz…

Mantıklı gözüküyor değil mi? Takasın sonunda eve dönüyor ve diğerinin de aynı düşünceyi izlediğini anlıyorsunuz; her ikinizin de şimdi boş bir çuvalı var ve harcadığınız zaman dışında başladığınız yerdesiniz; kira ödeme vakti de geldi, geçiyor.

Şimdi en iyi hareket tarzını işbirliği yapmak ve dolu çuval bırakmak olarak düşünebilirsiniz. Ama ya diğeri bırakmazsa? Bıraksa bile babaannenizin iyileşme olasılığı hemen elinizin içinde…

Axelrod’un turnuvasındaki senaryo da un-para örneğine benziyordu. Yarışmacılardan işbirliği için -İ-, aldatma için -A- üreten bir bilgisayar programı hazırlamaları istenmişti. Aradaki fark, Axelrod’un turnuvasındaki oyunun yaklaşık 200 kez tekrarlanmasıydı.Karşılıklı oynayan her iki program aynı anda -İ- ürettiğinde yarışmacılara üç sayı, her iki program -A ürettiğinde birer sayı veriliyordu. Ama programlardan birisi -A- üretirken diğeri -İ- üretiyorsa, kazanan program beş sayı alıyor diğerine ise sıfır veriliyordu.

Axelrod’un turnuvasına daha önce Mahkum’un Çıkmazı konusunda deneyimli psikolog, siyasal bilimci, matematikçi, ekonomist ve sosyologlardan oluşan 14 yarışmacı katılmıştı. Kazanan program yarışmaya katılanların en kısası oldu. Toronto Üniversitesinden Anatol Rappaport, hazırladığı bu dört satırlık programa TIT FOR TAT (çevirisi yapılmadan kullanılacaktır) adını vermişti. TIT FOR TAT’in stratejisi çok basitti: İlk olarak işbirliği yaparak başla, daha sonra bir önceki oyunda hasmının yaptığını yap.

Axelrod daha sonra daha kapsamlı bir turnuva düzenledi. TIT FOR TAT’in diğer programlara karşı nasıl başarılı olduğu konusunda bir incelemeyi de içerecek şekilde önceki turnuvanın sonuçlarını önceden yayınladı. İlk turnuvanın yarışmacıları, programlarını yeniden sınamak üzere davet edildi ve bilgisayar dergilerine ilan verildi.

Bu kez Axelrod’a altı ülkeden -62- başvuru geldi. Katılan programlar arasında YATIŞTIRICI denilen bir program işbirliği yaparak başlıyor ve yaptığı aldatmaya diğer programın göstereceği tepkiyi ölçmek üzere arada sırada aldatıyordu. TEST EDER denilen bir diğeri, diğer programın nasıl tepki vereceğini ölçmek üzere aldatarak işe başlıyordu. Ancak, tüm bu yenilikler yeterli olmadı ve TIT FOR TAT yeniden kazandı. Herkesin kopya hakkı satın alınmamış herhangi bir programla bile yarışmaya katılabilmesine olanak tanınmasına karşın, Rappaport TIT FOR TAT’i sunan tek yarışmacıydı.

TIT FOR TAT bir bilgisayar turnuvasını kazanmak için iyi bir yol olabilir, ama gerçek yaşamda işe yarayacak mıdır? Axelrod öyle olacağını düşünmektedir. Hayvanlar, insanlar ve milletlerin aralarındaki ilişkilerin çoğu Mahkum’un Çıkmazı olarak düşünülebilir. Komşunuzu akşam yemeğine davet etmekten, gümrük tarifeleri hazırlamaya kadar, ortakların aldatılma riskinin olduğu (komşular akşam yemeğinin karşılığı sizi davet etmeyebilirler) ya da aldatmanın cazibesine kapıldığı (ithal mallarına konacak daha yüksek gümrük vergileri yerli malların ülkede daha iyi satılmasını sağlayabilir) çeşitli örnekler verilebilir.

A.B.D. Anayasa Mahkemesindeki (Supreme Court) bir hukukçu, Axelrod’un bulgularını iş yaşamındaki rekabet, tröst karşıtı kanunlara uygulamaktadır. Stanford Üniversitesinde bir aile hukuku profesörü, boşanma davalarındaki çiftlerin sık sık TIT FOR TAT stratejisi kullanmaları ile ilgilenmektedir. Aynı üniversitede Eğitim Psikolojisi profesörü olan Robert Calfee TIT FOR TAT’i okullarda öğretmeyi önermektedir. Calfee, TIT FOR TAT için “toplumdaki diğer üyelerle geçinmenin teknolojisidir” demektedir. “Sevdiğin birine delicesine kızdığında ne yapacaksın? Okullarımızda bunu öğretmiyorlar.

Axelrod milletlerin de düzenlediği turnuvalardan öğreneceği çok şey olduğunu düşünmektedir. “İşbirliğinin Evrimi” adlı kitabında “İnsanlığın bugünlerde karşılaştığı en önemli sorun, bağımsız ve egoist milletlerin anarşiye ulaşma bahasına birbirlerinin karşısına çıktığı uluslararası ilişkiler alanındadır” demektedir. Örnekler, silahlanma yarışını, nükleer büyümeyi, kriz pazarlığını ve askeri tırmanışı içerir. Şüphesiz ki, bu sorunların gerçekçi olarak anlaşılması için Mahpus’un Çıkmazı oyununun basit denklemine girmeyen birçok etkenin gözönüne alınması gerekmektedir. Bununla beraber tüm sezgilerimizi kullanmak mümkündür.

TIT FOR TAT’i birinci yapan nedir? Axelrod’un “önemli” saydığı tek birşey vardır: Diğer programların çetelesinden asla kıskançlık duymamak ve ilk olarak aldatmaya kalkışmamaktır. İşbirliğini güçlendirme ile ilişkili ilkelerin içinde “kıskanç olmama” belki de insanların hazmetmesi en zor olanıdır. Axelrod: “Sınıflarımda bu oyunu defalarca oynayan öğrencilerim var. Onlara hedefin kendi çeteleleri olduğunu, diğer oyunculardan daha iyi ya da kötü olmalarının önemi olmadığını defalarca söylerim. Ama uyarılarım unutulur. Eninde sonunda kendi çetelelerini diğerleri ile karşılaştırmaya başlarlar. Bu da kıskançlığa yol açar ve aldatma ile sonuçlanır. Her iki oyuncu da karşılıklı aldatmalarının sonunda, işbirliği yapmaları halinde kazanacaklarına nazaran daha az sayı alırlar.” Karşılaştırma için sorulacak daha iyi bir soru: “Kendi ayakkabılarım içinde duran kişiye nazaran (kendim) ne durumdayım?” olmalıdır.

Diğerlerinin çetelelerinden kıskançlık duymanın bir nedeni insanların çoğunun “sıfır toplamlı (zero sum)” oyunlar oynamaya alışkın olmalarıdır. Sıfır toplamlı oyunda ilerlemenin tek yolu hasmından bir şeyler almaktır; hasmın daha az aldıkça sen daha çok almış gözükürsün. Satranç, poker ve hemen her türlü salon oyunları sıfır toplamlı olarak tasarlanmışlardır. Sıfır toplamlı olmayan oyunda oyuncular yine de en fazla sayıyı toplamaya uğraşırlar, ama diğerleri daha iyiye ulaştıkça kendileri de daha iyisini başarırlar. Oyuncuların takımlara ayrılmadığı durumlar -”Sessiz sinema” oyunu gibi- sıfır toplamlı olmayan oyunlara örnektir.

Mahkum’un Çıkmazı da sıfır toplamlı olmayan bir oyundur. Bu nedenle diğer programları teke tek karşılaşmalarda yenemese bile, Axelrod’un turnuvalarında en yüksek toplam sayıyı tutturmuştur. Gerçekte, hasmın aldattığı kadar aldatabileceğinden, yapabileceğinin en iyisi beraberliktir. Salon oyunlarının çoğu sıfır toplamlı olabilir, ama yaşamın çoğu böyle değildir. Silahlanma yarışı sıfır toplamlı olmayan, ancak öldürücü olan bir oyundur. Araştırmalar 1000 adet nükleer silahın büyük şehirlere atılması halinde “nükleer kış”ın başlayacağını ve bunun da dünyadaki yaşamı ortadan kaldıracağını göstermektedir. SALT II anlaşması için altı yıl süreyle A.B.D. delegesi olarak görev yapan Ralph Earle: “İnanıyorum ki, her iki taraf da sıfır toplamlı olmayan bir durum olduğunu anlamaktadır. Hangi ülkenin ilk olarak tetiği çektiğinin önemi yoktur, kim çekerse çeksin sonuçları tam bir felaket olacaktır.” demektedir.

A.B.D. Kongresinin üyeleri de sıfır toplamlı olmayan oyunlara girmektedirler. Örneğin, bir kanun koyucunun bir meslekdaşına yardım etme konusunda isteksiz olması için bir neden yoktur. Bir senatörün yeniden seçimine karşı tehdit, eyalet içinden kendisine meydan okuyan rakiplerinden gelir, diğer senatörlerden değil.

Benzer şekilde mahalle manavına karşılıksız çek yazmanın getireceği kısa vadeli küçük kazanç, bir daha oradan alışveriş yapamamanın doğuracağı uzun vadeli kaybın yanında çok küçük kalabilir.

Harvard Üniversitesi Müzakere Projesinden Roger Fisher ve William Ury “Evet’e Ulaşma: Taviz Vermeden Anlaşma Müzakereleri” adlı kitaplarında aynı sonucu açıklamaktadırlar. Müzakerelerde karşılaşılan bir engeli “oyunun sabit toplamlı oyun olarak düşünülmesi” şeklinde tanımlamaktadırlar. Birisi “Tüm seçenekler belli ise bu seçenekler üzerinde tartışırım. Kendi cebimden karşıdakini tatmin etmek için pazarlık sırasında yeni seçenekler ortaya çıkarmak çabası içine neden gireyim?” diyebilir.

Fisher ve Ury, adil bir anlaşmanın nasıl olacağına karar vermek üzere nesnel bir yöntem geliştirmeye çalışmanın daha değerli olduğunu görmüşlerdir. Örneğin, boşanmak üzere olan çiftler, çocukların vesayetinin mahkeme tarafından kime verileceğini karara bağlanmadan önce bir araya gelerek ziyaret koşulları üzerinde anlaşma sağlayabilirler.

TIT FOR TAT hasmından daha iyi olmasa bile aptal da değildir. Aldatmaya derhal aldatma ile karşılık verir. Bu nedenle Mahkum’un Çıkmazı oyunun tek bir kez tekrarlanması durumunda büyük bir zararla karşılaşılması mümkünse de, oyunun aynı oyuncular tarafından defalarca oynandığı gerçek yaşamdaki durumlarda TIT FOR TAT’i kullanan için bu kayıp ortadan kalkar. Örneğin, her defasında aldatan HEP-A programı ile ilk karşılaşmasında TIT FOR TAT hiç sayı alamayacak, HEP-A ise beş sayı alacaktır. Bundan sonraki her denemede her ikisi de birer sayı alacaklardır. Ancak, hem TIT FOR TAT hem de HEP-A programları turnuvadaki diğer programlarla karşılaşmışlar ve TIT FOR TAT işbirliği yapan programlar karşısında her oyunda üç sayı alarak başarılı olmuştur. Her oyunda 10 karşılaşma olduğu ve iki adet HEP-A ile iki adet TIT FOR TAT programının katıldığı bir turnuva düşünelim. HEP-A ile TIT FOR TAT karşılaşmalarından HEP-A’lar 14 sayı ve TIT FOR TAT’ler 9 sayı ile çıkacaktır. HEP-A’lar ise yekdiğerine karşı oynarken ancak 10 sayı yapacak, TIT FOR TAT’ler karşılıklı oynarken ise herbiri 30 sayı kazanacaktır. Böyle bir turnuvanın sonunda TIT FOR TAT’ler 48 sayıya ulaşırken HEP-A’lar 38 sayıda kalacaktır.

Axelrod, programların doğal çevreleri içinde birbirleri ile mücadele halinde bulunan hayvanlar ve bitkilerin de taklit edilebilmeleri için turnuvanın yapısında da değişiklik yaptı. Turnuvanın ilk turunda her bir stratejiden eşit sayıda temsilci ile başladı. İkinci turda her bir stratejinin temsilci sayısı bir önceki turdaki başarısına bağımlı kılındı. Eğer program başarılı ise bir sonraki turda daha fazla kopyasının turnuvaya katılımı sağlandı; başarısız ise kopyaları geri çekildi. Diğer programların başarılarını gözönüne alan programların çeteleleri ilk anda yükseldi ama zamanla kurbanları ile birlikte silinip gittiler. TIT FOR TAT programı bu şekilde de turnuvayı birinci olarak bitirdi.

Axelrod turnuvaya katılanların birkaç TIT FOR TAT dışında tümüyle HEP-A olduğu durumlarda bile TIT FOR TAT programlarının sayısının yavaş yavaş büyüyerek bütün koloniyi ele geçireceğini keşfetti. İki adet TIT FOR TAT programı birbirlerine karşı daima daha iyi sonuçlar aldıklarından ve HEP-A’ların birbirlerine karşı aldıkları sonuçların üzerinde kaldıklarından, bir kere yarışma içinde yerlerini aldıklarında ordan bir yere ayrılmazlar. Axelrod: “İşbirliğinin evrim dişlilerinde kastanyola mandalları (dişlilerin geri dönmesini önleyen düzenek) vardır.” demektedir.

Axelrod’a göre TIT FOR TAT diğer uzlaşmacı programlar ile işbirliği yaparak ve oyunbozanlık yapan programlara da derhal cevap vererek hatırı sayılır bir toplam sayıya ulaşmaktadırlar. Axelrod’u en çok şaşırtan ise kışkırtmanın anlamını vurgulama konusunda olmuştur. “Bu projeye başlarken insanların öfkelenme konusunda yavaş hareket etmeleri gerektiğine inanırdım. Bilgisayar turnuvası ise gerçekte kışkırtmaya/tahrike karşı derhal tepki vermenin daha iyi olduğunu göstermektedir. Eğer beklemeyi seçerseniz, yanlış sinyal gönderme tehlikesi içine düşerseniz.” Örneğin, eğer üst kattaki komşunuz geceyarısı aniden aerobik çalışmalarına başlarsa ya da parti vereceği tutarsa, başınızı yastığın altına gömüp gürültünün eninde sonunda duracağını ummak etkili bir yol değildir. Hemen tepki vermezseniz, öfkenizin farkına varılmayacağı gibi, sessizliğiniz onaylama anlamında da kabul görebilir. Böyle gecelerde uyumanızı engellediğini belirtmek üzere kendisi ile yüzleşmek istediğinizde karşınıza özür dileyen birisi yerine kafası iyice karışmış birisi çıkabilir. Gecikmiş tepkiler çok daha ciddi bir şekilde geri tepebilirler. Örneğin, Sovyetler Birliğinin orta menzilli SS-20 balistik füzelerini kullanıma sokmasına tepki olarak A.B.D., Batı Avrupada Pershing ve Cruise füzelerini yerleştirmeye başlamıştı. Ama Earle’ün belirttiği üzere, daha düşük teknoloji ürünü de olsa, 1960’ların başından beri Sovyetler Birliği’nin Batı Avrupa’ya hedeflenmiş nükleer silahları mevcuttu. Pershing’lerin kullanımı, kışkırtmaya karşı oluşan bir tepki olarak sunulmuşsa da, A.B.D.’lerinin silahlanma yarışını tırmandırdığı izlenimini vermekteydi.

Benzer şekilde, 1979’da Sovyet birliklerinin Küba’daki varlığı nedeniyle bazı siyasetçilerin çığlıkları duyulmaktadır. Halbuki bu birliklerin varlığı 15 yıldan beri bilinmekteydi. Yine de Küba Tugayı bazılarınca Sovyet düşmanlığının kanıtı olarak kullanıldı ve Sovyetlerin Afganistan’ı işgalinden sonra SALT II anlaşmasının onaylanmasının Senatoda askıya alınmasını sağlayarak Sovyetlerle bozulan ilişkilerin daha da kötüye gitmesine neden oldu.

Earle, bir Sovyet diplomatına anlaşmanın onaylanmamasına yol açacağını bile bile Afganistan’a nasıl olup da girdiklerini sorduğunda diplomat, A.B.D.’nin Küba’daki Sovyet birliklerini aniden gündeme getirerek, Senatonun anlaşmayı onaylanmasını maksatlı olarak engellediğini söyler. SALT II anlaşmasının sağlayacağı yarardan ya da Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ediş nedenlerinden bağımsız olarak, Küba’daki Sovyet birliklerine gösterilen gecikmiş tepki, zamanlama hatası nedeniyle Sovyetler tarafından bir tepki olarak değil, bir kışkırtma olarak algılanmıştır.

Her aldatmaya karşı derhal tepki vermenin tehlikesini ise Axelrod “yankılama” olarak adlandırmaktadır. Eğer “TIT FOR TAT” oynayan iki strateji sinkronizeyi kaybederse, bu kez karşılıklı olarak birbirlerini aldatmaya başlarlar, bu tırmanma bilgisayar ortamında kan davasına dönüşür. Axelrod’a göre gerçek yaşamda bundan kurtulmanın yolu, derhal tepki verirken tepki seviyesini biraz düşürmektir. Örneğin, Varşova Paktı üyeleri üç tümenini aniden Doğu Almanya’ya kaydırırlarsa, NATO ülkeleri de kendi birliklerini kaydırarak , ancak durumu tırmandırmamak için bir ya da iki tümenle cevap vermelidirler.

TIT FOR TAT çabuk öfkelenir, ama çabucak unutur. Diğer program işbirliği yapmak için istek gösterir göstermez TIT FOR TAT bunu hemen kabul eder. Turnuvadaki işbirliğine eğilimli çeşitli programlar TIT FOR TAT kadar başarılı olamamışlardır, çünkü öteki oyuncu bir kere aldatırsa bu programlar oyunun geri kalanı boyunca işbirliği önerilerini geri çevirmektedir. TIT FOR TAT’ın başarısının ardında yatan diğer bir neden de çok zeki olmak için çaba göstermemesidir. Stratejisi şeffaftır ve çok kısa bir zaman içinde belirli bir etkiye vereceği tepkiyi ortaya koyar. Turnuvaya katılan stratejilerden birisi öyle karışıktı ki, işbirliği yapan bir programın da gerisine düşerek turnuvanın sonuncusu oldu.

Yaşamda da açık ve tutarlı strateji önemlidir. İnsanlar neden olduğunu açıklamaksızın herhangi birşey için eşlerinden öc alırlar. Belirli bir tatmin sağlanırsa da, problemin tekrarlanmasının önüne geçilemez. Yöneticinin çalışanlarına ödül ya da ceza vermesi iyi bir strateji gibi gözükebilir, ama tutarsız olarak uygulandığında ödül ya da cezanın yokluğu hoşnutsuzluk ya da onay işareti olarak kabul görebilir.

Kararları sık sık baskı grupları tarafından etkilendiğinden, milletler de tutarlı bir politika konusunda benzer sorunlar yaşarlar. Nükleer silah testlerinin kapsamlı bir şekilde yasaklanması görüşmelerinde müzakereci olan Herbert York’a göre, örneğin, diğer ülkelerle anlaşmalar yaparken yaşanan bir güçlük, anlaşmaların Senatonun üçte ikisi tarafından onaylanma zorunluluğudur.York’a göre bu önlem, yabancıların müdahalelerinden kaçınmak üzere ülkenin kurucularının düşündükleri bir önlemdi, ama Sovyet silahlarının yalnızca bir dakika ötede olduğu bugünün dünyası için çağdışı kalmıştır. Dediğine göre A.B.D.’nin silahsızlanma görüşmelerindeki tutumu, Sovyetler Birliğini ikna etmekten ziyade A.B.D.nde anahtar konumunda olan Senatörler ya da askeri personeli etkilemek için sık sık değişmekteydi. A.B.D.’nin tutumu açık bir neden olmaksızın değiştiğinden, Sovyetler kendi davranışlarının A.B.D. düşüncesini nasıl etkileyeceğini açıkça bilememişlerdir. Örneğin, SALT I görüşmelerinde A.B.D. yetkilileri her iki ülkenin karşı balistik füze (ABM) sistemlerini her başkentin çevresinde üslenecek bir sisteme sınırlamayı önerdiler. Sovyetler bu öneriyi, böyle bir sistemin zaten Moskova’yı koruması nedeniyle hemen kabul ettiler. Ancak, A.B.D. yetkilileri yalnızca Washington D.C.’yi koruyacak bir ABM sistemi için ödenek ayrılması konusunda Amerikan halkını ikna edemeyeceklerini anladılar. Bu kez A.B.D. müzakerecileri ABM sistemlerini tamamen kaldırmayı önerdiler. Sovyetler, üzerinde anlaştıkları bir konu üzerinde yeni bir öneri gelmesinden şikayet ettiler; görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı.

İşbirliği hastalık derecesinde arkadaşlık da değildir. Aşırı ben-merkezci bireyler turnuvanın sonucuna bakarak TIT FOR TAT’in kendi çıkarları doğrultusunda kullanılabileceği sonucuna varabilirler. Ancak, Axelrod’a göre işbirliğini geliştirirken önemli olan arkadaşlık, güven ve resmi anlaşmalardan ziyade ilişkinin sürekliliğidir. İlişkideki taraflar, belirsiz bir gelecekte benzer pazarlığa gireceklerini bildikleri an, işbirliği kendi kendine gelişebilir. Örneğin, elmas satıcıları sözlü anlaşmalar ve el sıkışma ile milyonlarca dolarlık işleri başarıyla yürütmektedir. Üretim yapan bir şirketin kayıtları, yapılan işin üçte birinden daha azında yasal sözleşmeler bulunduğunu göstermektedir. Axelrod’a göre bu ilişkilerin uygulanması gelecek fikrinden gelir. Diğer ticaret gibi elmas satıcıları da tekrar tekrar karşı karşıya geleceklerinin farkındadırlar. Çalışmaya katılan bir iş adamına göre “Eğer yeni birşey ortaya çıkarsa diğer tarafı telefonla ararsın ve problemini halledersin. Karşı taraf ile yeniden iş yapmak istiyorsan sözleşme maddelerinin hukuksal yanını bir tarafa bırakmalısın.”

İlişkilerde geleceğin algılanması da çok önemlidir. Bir nikah töreni, çiftin yıllarca birlikte olacaklarının perçinlenmesidir. “Evlenmeden birlikte yaşayanlar birbirlerini bir ortaktan ziyade bağımsız bireyler olarak görürüler.” Washington Üniversitesinden sosyolog Peppe Schwartz ve meslekdaşı Phillip Blumstein Amerikalı çiftler arasında on yıllık araştırmalarının sonucunu böyle ifade etmişlerdir. “Bu görüş, verilen sözlerin altını oyar ve yaşamlarını bağımsız sonuçlar olarak gören çiftlerin ayrılma şansını artırır. Beraber yaşayan çiftler evlilere nazaran daha fazla oranda ayrılırlar.”

Konu ister kişisel, ister iş, isterse uluslararası ilişkiler olsun oyunun sona ereceği belli olur olmaz strateji çoğunlukla TIT FOR TAT’ten “düşenin dostu olmaz”a döner. Bir araştırmaya göre “üretici bir kez başaşağı gitmeye görsün, en iyi müşterileri bile satın aldıkları malların parasını ödememeye, kalite düşüklüğünden şikayet etmeye, özelliklerine uygun olmadığından yakınmaya, sevkiyatın geciktiğini öne sürmeye başlarlar. “Ticaret ahlakının en güçlü vitamini sürekli ilişkilerdir. Kaliforniya çingeneleri üzerinde yapılan bir araştırma, doktorların faturalarını nadiren ödeyen çingenelerin belediyelerin kestikleri cezaları derhal ödediklerini göstermiştir. Axelrod’a göre çingeneler belediye ile sürekli ilişki içinde olacaklarını, buna karşılık etrafta bir sürü doktor olduğunu çok iyi bilmektedirler.

Oyuncuların diğerlerini daha sık göreceğini bilmesi, işbirliği için daha iyi bir atmosferin gelişmesine yol açar. İsrail’in Sina yarımadasından çekilmesi faaliyetleri, Mısır’ın İsrail ile ilişkilerini normale döndürecek çabalara sinkronizeli olması için safhalar halinde düzenlendi. Bu düzenleme, işbirliğini teşvik etmek üzere her iki ülkenin sık sık karşı karşıya gelmesini sağlayarak birbiri ile olan ilişkilerini artırmıştır.

Birinci Dünya Savaşında siperlerdeki askerler arasında sözsüz olarak tesis edilen işbirliğinin nedeni, bilinen diğer savaşlardan farklı olmasında yatıyordu. Birlikler öylesine konuşlanmışlardı ki, her gün yüz yüze gelmektelerdi. Ateş ettikleri kişinin bir sonraki gün kendilerine ateş eden kişi olacağını biliyorlardı. Bir askerin anlattığına göre: “Düşman siperlerinin gerisindeki lojistik destek yollarına gülle yağdırmak çocuk oyunu kadar kolaydı, ama genelde derin bir sessizlik hüküm sürmekteydi. Herşeyden öte, eğer düşmanın ikmal yollarını keserseniz, tepkisi çok basit olacaktır. O da sizinkileri keser ve aç kalırsınız.”

Axelrod, Pearl zarar Harbor’a verecek stratejiler Japon saldırısının nedenlerinden birinin, Japon’ların Çin’ işgal etmelerine misilleme olarak A.B.D.’nin ekonomik tedbirler uygulamasının Japon’ların ekonomik, dolayısı ile askeri gücünün gelecekte zayıflayacağını düşünmeye itmesi olduğunu düşünmektedir. Japon’lar

Çin’deki çıkarlarından vazgeçmek yerine, daha fazla zayıflamadan önce A.B.D.’ne saldırmayı seçmişlerdir. Aynı ilke silahlanma yarışını kazanmak için çabalama fikrine ve bazılarının savunduğu gibi Sovyetler Birliğini iflasa sürüklemeye götürür.

Şüphesiz ki, işbirliğini desteklemenin hiç istenmediği anlar da gelebilir. Ticaret sektörü işbirliğinin değerini çok iyi anlamıştır; tröst karşıtı yasaların varoluş nedeni de budur. Ama, Axelrod’un yaklaşımını Yale hukuk dergisinde hukuk uygulamaları olarak yayınlayan Carl Huber’e göre gerçek sorun, şirketler arasında işbirliğinin doğrudan bir görüşme, anlaşma olmadan da başlayabilmesidir. “Süpermarketlerdeki benzer markalara bakarsanız aynı fiyat etiketini taşıdıklarını görürsünüz. Bu bir raslantı değildir; bütün üreticiler en iyi hareket tarzının fiyatları düşürmemek olduğunu bilirler.” Benzer ürün fiyatları belki de yalnızca rekabetten ötürüdür. Ama, tröst karşıtı yasaların uygulanmasını izleyen hukuk kurumları için danışıklı döğüş ile zorlu bir rekabet ortamına karşı doğal bir tepki arasındaki farkı anlamak kolay değildir.

Axelrod, “Ticarethaneleri işbirliği yapmaktan alıkoymanın bir yolu oyunu değiştirmektir. Örneğin, Silahlı Kuvvetler özel yapım uçak parçalarının üretimi için ihale açarlar. Böyle parçaların üretilmesi için gereken çok özel çalışmaları yapacak ancak birkaç üretici olduğundan, kendilerini sürekli olarak birbirlerine karşı mücadele içinde bulurlar. Tekrarlanan ihale mücadeleleri şirketleri gizli işbirliği içine girmeye iteleyebilir; bu da doğrudan bir iletişim olmadan yüksek fiyata yol açar. Axelrod’a göre bunun çözümü, böyle ihalelere daha fazla şirketi katılmaya davet etmektir. Şirketlerin karşı karşıya gelme fırsatları azaldıkça, rekabet kurallarına uyma şansları daha fazla olacaktır.

İşbirliğinin yararlarını görmek için şirket stratejisine gerek yoktur. Hayvan ve bitki krallıklarında, en güçlünün hayatta kalma kuralının bir diğer canlıya yardım etmeye engel olacağı düşünülse de, işbirliği çok yaygındır. Liken, mantar ve deniz yosununun bir bileşimidir; karıncalar kendilerine yuvalık yapıp yiyecek sağlayan akasya ağaçlarına bekçilik yapar; erselik olan levrekler çiftleşirken sırayla erkek ve dişi rollerini paylaşırlar. İncir ağaçları ağaçtan ağaca uçarak incirlerin üzerine yumurtalarını bırakan belirli incir sinekleri tarafından tozaklanırlar. Eğer sinek incir üzerinde gereğinden fazla yumurta bırakırsa -diğer ağaçların az tozaklandığı anlamına gelir- ağaç incirin büyümesini engelleyerek yumurtaları imha eder.

Mercan kayalıklarında yaşayan ve daha büyük avcı balıkların parazitleri ile beslenen bir sürü küçük balık yaşamaktadır. Bu süpürge balıklarının büyük balığın ağzının içinden yiyecek artıklarını toplamasına bile müsaade edilir. Bu ilişkinin dengede olmasının, berber koltuğuna oturmuş bir müşteri gibi ufak balığın kendi sınırları oluşu ve büyük balığın bu sınırı gözlemesine bağlı olduğu biyolog Richard Dawking tarafından ifade edilmektedir. Kapalı ortam her iki balığın da aynı ortakla yeniden çalışacağını garantiler. Axelrod’a göre böyle bir ilişki açık denizde yoktur.

Axelrod’a göre böyle bir kapalı ortam A.B.D. ile Sovyetler Birliği arasında da mevcuttur. Earle’de bu durumu “Eğer sokağın bir köşesinde yaşarken diğer köşesinde meymenetsiz bir komşun yaşıyorsa, iyi bir evi ve işi varsa ve bir yere gitmeye niyeti yoksa, her sabah kalkıp evinin önüne gidip ‘Cehenneme kadar yolun var’ demenin bir anlamı yoktur” şeklinde ifade etmektedir.

Axelrod: “İnsanlar geleceğin algılanışı konusunda çok zorlanırlar. Ama açıktır ki, A.B.D. ve Sovyetler Birliği bir süre için bu dünyada olacaklardır, ya da ikisi de olmayacaklardır.” Belki de işbirliğini güçlendirmenin önündeki en büyük engel insanların ve ülkelerin oynamakta oldukları oyunun kurallarını tanımakta başarılı olmamalarıdır. Fisher ve Ury, 12 yaşındaki oğlu ile Londra’da Hyde Parkta frizbi oynayan Amerikalı bir babadan bahseder. 1960’ların başıdır ve böyle acaip bir diski gören İngilizlerin sayısı çok azdır. Etrafta küçük bir seyirci kalabalığı toplanır. Sonunda izleyicilerden biri dayanamayıp babaya yaklaşır ve sorar: “Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Onbeş dakikadır seyrediyorum. Kim kazanıyor?”

About Mehmet Aydin Erceis

Tarih araştırmalarını amatörce yapan ve türkçe araştırmalarını yakından takip eden meraklı bir şahısım.
Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın